Gözler Kalbin Aynasıdır

“Gözler kalbin aynasıdır”, birisi gidince “yolunu gözlersin”, çok sevince özlemle “gözlerinden öpersin”, gelmezse eğer sevdiğin “gözün yollarda kalır”, bazen dikkatle bazen hasetlikle “gözün üstündedir”, iyi bir niyetle “gözün ondadır”, gözüne batar bazen, fazla da yorum yapmadan “gözünden anlarsın”, kalp gözün açık olursa işler yolunda gider.

***

Çocukluğumdan beri bakış: konuşurken yüzüme bakılması önemli olmuştur. Kimin için değildir ki? Konuşurken yüzünüze bakmadıklarında zorlanırsınız. İsterseniz bunu yakındaki bir arkadaşınızla deneyin, rahatsız edici.

Kapsamak manasında “düşünürüm” çocukluktan beri, düşünerek kapsamak isterim. Mesela bu kitaplar hakkındaki yazı, neden etkiledi böyle derken başladık yazmaya. Ama belki şu da vardır: Özlediğimiz, hep yanımızda, en içimizde hissettiğimiz o duygu: bize konuşmadan, düşünmeden bakan bir çift göz. Kapsayan gözler. Bu gözler meşgul etti ve belki de kapsamak/kapsanmak için düşünme faaliyetine ihtiyaç yoktur; sadece orada olan bir çift göz yeterlidir.

***

Bir aydır Axel Scheffler ve Julia Donaldson’ ın kitaplarıyla klinik neşelendi. Bazen seansta değnek adama gülüyoruz çocuklarla:  “ben değnek adamım, sopa değilim”. Bazen Faresu’ nun arkadaşını takip eden bakışları tanıdık geliyor. Bazen ‘zavallı’ Faresu’ nun üzgün suratı.

Bir çocuk minik balık kitabı kendisinde de varmış, ama yırtılmış, bizde görünce çok seviniyor kitabı, yine okuyoruz bildiği bir hikayeyi. Bazen izinsiz alıyor Tavşancan’ ın skuterini Faresu, tabii düşüyor ve yardımına Tavşancan geliyor. İstediği kardan fare olmayınca itiyorlar birbirlerini başka bir kitapta ve şaşırıyoruz, onlardan hiç beklemiyoruz bunu: “Yok artık daha neler”.

Ormanın kocaman korkunç devi Yayazula, eski adıyla Tostoraman fındık faresinin zekasına yeniliyor ve akşam yemeği olmamak için kaçıyor. Fare tilkiyi, baykuşu ve yılanı korkutup hikayeleriyle kaçırıyor ve sonra hikayesindeki canavarla karşılaşınca onu da korkutuyor kendisinden tüm hayvanların korktuğunu söyleyerek.

Kitaplarda sincaplar tilkiler kediler köpekler ve en çok da kuşlar var. Hepsi canlı gözlerle bakıyor etrafa; skuterden düşerken, karda birbirini ittirirken, uyku oyuncağı kaybolunca Faresu ağlarken. Gözler çok dikkat çekici. Meslektaşım Zilan Özkol’ un dediği gibi bir anne gibi kapsayıcı. Çocukken her yerde bizi gözeten bir annemiz vardır ya da ihtiyacını hissederiz bunun.

Kaç gündür adını koymaya çalıştığım his bu işte: şefkatli ve gözeten.

Kitaplarda gözler neredeyse konuşacaklar. Gözleriyle yaşıyor karakterler.

Küçük sürprizleri de var yazarların kitaplarında: kimi zaman Yayazula, Değnek Adam kitabında ağaca asılı bir süs oluyor, kimi zaman Yayazula’ daki tilki karda kızakla kayıyor, kimi zaman pırtık tekir nehre düşen değnek adamı kıyıda izliyor.

Kitaplarında her şey yaşıyor ve dile geliyor adeta. Taşın da haberi var Faresu’ nun duygularından, ağacın da. Bu durum çocukluk perspektifine uygun aslında; bir yaşa kadar çocuklar “hani dün parka gitmiştik ya..” diye başlayan, aslında sizin hiç içinde olmadığınız bir durumu size anlatırlar.: Onun yaşadıklarını herkes görüyordur. Oysa büyüdükçe bazı şeyleri sadece kendisinin gördüğünü anlayacak. Büyümek biraz da bunu göğüslemek, sahip çıkıp “özütmek” değil mi? Bu benim deneyimim-benim dünyam. Buraya varmak için önce kapsanmak lazım: görülmek. Görülen bir dünyada yaşamak. Bu kimin gözleri?

***

Çocukların hemen inanacağı bir şeydir: Allah Baba seni görüyor. Axel ile Julia’ nın kitaplarında da olan biteni gören bir hayvan mutlaka var, bu çoğu zaman bir kuş, bazen kedi, bazen başka hayvanlar. Çocuklar görüldüklerine kollandıklarına inanırlar çünkü bu ruhsal gelişimleriyle uyumlu bir bilgidir. Dünya henüz rasyonel değildir, sahi ne zaman sadece rasyonel olabilir ki? Dünya annelerinin onları gözleriyle takip ettiği bir yuvadır. Büyümek izlenmediğine bir ölçüde ikna olmaktır da. Yapıp ettiklerini sürekli kocaman gözlerle izleyen birinin olmamasına tahammül edebilmek, baş edebilmek ve uyum sağlamaktır büyümek bir bakıma. Tabii hiç bir zaman bırakamayız tamamen dünyanın bir kalbi olduğu duygusunu, yoksa dünyanın gözleri mi demeliydik?